وَلَوْ أَنَّا كَتَبْنَا عَلَيْهِمْ أَنِ اقْتُلُواْ أَنفُسَكُمْ أَوِ اخْرُجُواْ مِن دِيَارِكُم مَّا فَعَلُوهُ إِلاَّ قَلِيلٌ مِّنْهُمْ وَلَوْ أَنَّهُمْ فَعَلُواْ مَا يُوعَظُونَ بِهِ لَكَانَ خَيْرًا لَّهُمْ وَأَشَدَّ تَثْبِيتًا
ve lev
ve eğer, ... olsa
ennâ
biz ... olduk
ketebnâ
yazdık
aleyhim
onların üzerine, onlara
en
olmak
uktulû
öldürün
enfuse-kum
kendi nefslerinizi, kendinizi, birbirinizi
ev
veya
uhrucû
çıkın
min
...'den
diyâri-kum
sizin (kendi) yurtlarınız, yurtlarınız
mâ fealû-hu
onu yapmadılar
illâ
....'den başka, hariç
kalîlun
biraz, pek az
min-hum
onlardan
ve lev
ve eğer, ... olsa
enne-hum
onların ... olması
fealû
yaptılar
mâ
şey
yûazûne
vaaz edilir, öğüt verilir
bi-hî
onunla
le
mutlaka, elbette
kâne
oldu, ... idi, ...dır
hayran
hayırlı, daha hayırlı
lehum
onlar için, kendileri için
ve eşedde
ve daha şiddetli, daha kuvvetli, daha sağlam
tesbîten
tesbit, sebat bakımından