حَتَّى إِذَا بَلَغَ مَغْرِبَ الشَّمْسِ وَجَدَهَا تَغْرُبُ فِي عَيْنٍ حَمِئَةٍ وَوَجَدَ عِندَهَا قَوْمًا قُلْنَا يَا ذَا الْقَرْنَيْنِ إِمَّا أَن تُعَذِّبَ وَإِمَّا أَن تَتَّخِذَ فِيهِمْ حُسْنًا
hattâ izâ
olduğu zaman
belega
erişti, ulaştı
magribe eş şemsi
güneşin battığı yer
vecede-hâ
onu buldu
tagrubu
grup ediyor, batıyor
fî aynin
pınar içinde, pınarda
hamietin
bulanık, çamurlu
ve vecede
ve buldu
inde-hâ
onun yanında
kavmen
bir kavim, topluluk
kulnâ
biz dedik
yâ ze el karneyni
ey Zülkarneyn
immâ
ya, veya
en tuazzibe
senin azaba uğratman
ve immâ
ve ya, veya
en tettehıze
senin edinmen, ittihaz etmen
fî-him
onların içinde, onlar hakkında, onlara karşı
husnen
güzellikle, iyilikle, güzel davranışla