يَسْأَلُكَ أَهْلُ الْكِتَابِ أَن تُنَزِّلَ عَلَيْهِمْ كِتَابًا مِّنَ السَّمَاء فَقَدْ سَأَلُواْ مُوسَى أَكْبَرَ مِن ذَلِكَ فَقَالُواْ أَرِنَا اللّهِ جَهْرَةً فَأَخَذَتْهُمُ الصَّاعِقَةُ بِظُلْمِهِمْ ثُمَّ اتَّخَذُواْ الْعِجْلَ مِن بَعْدِ مَا جَاءتْهُمُ الْبَيِّنَاتُ فَعَفَوْنَا عَن ذَلِكَ وَآتَيْنَا مُوسَى سُلْطَانًا مُّبِينًا
yes'elu-ke
senden istiyorlar
ehlu el kitâbi
Kitap ehli
en tunezzile
indirmeni
aleyhim
onlara
kitâben
bir Kitap
min es semâi
semâdan , gökten
fe kad
o zaman, halbuki, oysa ... olmuştu
seelû
istediler
mûsâ
Hz.Musa
ekbere
daha büyük
min
...'den
zâlike
işte bu, bu
fe
o halde, o zaman, o takdirde
kâlû
dediler
eri-nâ
bize göster
allâhe
Allah
cehraten
açıkça
fe
bunun üzerine
ehazet-hum
onları yakaladı, helâk etti
es sâikatu
yıldırım
bi zulmi-him
zulümlerinden dolayı
summe
sonra, ardından
ittehazû
edindiler
el ıcle
buzağı
min ba'di
sonra
mâ
şey, şeyler
câet-hum
onlara geldi
el beyyinâtu
beyyineler, belgeler, açık deliller, açık mucizeler
fe
buna rağmen, o halde, o zaman, o takdirde
afevnâ
biz affettik
an zâlike
bundan
ve âteynâ
ve biz verdik
mûsâ
Hz.Musa
sultânen
sultan, yetki, güç, delil
mubînen
apaçık