هَلْ يَنظُرُونَ إِلاَّ تَأْوِيلَهُ يَوْمَ يَأْتِي تَأْوِيلُهُ يَقُولُ الَّذِينَ نَسُوهُ مِن قَبْلُ قَدْ جَاءتْ رُسُلُ رَبِّنَا بِالْحَقِّ فَهَل لَّنَا مِن شُفَعَاء فَيَشْفَعُواْ لَنَا أَوْ نُرَدُّ فَنَعْمَلَ غَيْرَ الَّذِي كُنَّا نَعْمَلُ قَدْ خَسِرُواْ أَنفُسَهُمْ وَضَلَّ عَنْهُم مَّا كَانُواْ يَفْتَرُونَ
hel yanzurûne
mı bakıyorlar, bekliyorlar?
illâ
başka, yalnız, sadece
te'vîle-hu
onun tevîli, yorumu, sonucu
yevme
gün
ye'tî
gelir
te'vîlu-hu
onun tevîli
yekûlu ellezîne
onlar derler
nesû-hu
onu unuttular
min kablu
önceden, daha önce
kad câet
gelmişti
rusulu
resûller
rabbi-nâ
Rabbimiz
bi el hakkı
hak ile
fe hel
artık var mı
lenâ
bize, bizim için
min şufeâe
şefaatçilerden, şefaatçiler
fe yeşfeû
öyle ki, ... ki şefaat etsinler
lenâ
bize
ev
yahut, veya, (... olur mu ki)
nureddu
geri döndürülelim
fe na'mele
o zaman, yapalım
gayra ellezî
başkasını
kunnâ na'mel
biz yapmış olduk
kad hasirû
hüsrana uğrattılar, hüsrana düşürdüler
enfuse-hum
nefslerini, kendilerini
ve dalle
ve saptı, uzaklaştı, ayrıldı
an-hum
onlardan
mâ kânû yefterûn
uydurmuş oldukları şey(ler)