سَتَجِدُونَ آخَرِينَ يُرِيدُونَ أَن يَأْمَنُوكُمْ وَيَأْمَنُواْ قَوْمَهُمْ كُلَّ مَا رُدُّوَاْ إِلَى الْفِتْنِةِ أُرْكِسُواْ فِيِهَا فَإِن لَّمْ يَعْتَزِلُوكُمْ وَيُلْقُواْ إِلَيْكُمُ السَّلَمَ وَيَكُفُّوَاْ أَيْدِيَهُمْ فَخُذُوهُمْ وَاقْتُلُوهُمْ حَيْثُ ثِقِفْتُمُوهُمْ وَأُوْلَئِكُمْ جَعَلْنَا لَكُمْ عَلَيْهِمْ سُلْطَانًا مُّبِينًا
se tecidûne
siz bulacaksınız
âharîne
başkaları
yurîdûne
istiyorlar
en
olmak
ye'menû-kum
ve ye'menû
emin olmayı
kavme-hum
kendi kavimlerinden
kullemâ
ilâ
...'a
fitneti
fitne
urkisû
tersine döndüler, geri döndüler
fî-hâ
ona
fe
in lem
ya'tezilû-kum
sizden uzak dururlar
size
es seleme
ve yekuffû
ve çekerler
eydiye-hum
onların elleri, ellerini
fe
o zaman, o taktirde
huzû-hum
onları alın, yakalayın
ve onları öldürün
yerde, nerede
onları buldunuz, yakaladınız
ve işte size
cealnâ
kıldık, yaptık
lekum
size, sizin için
aleyhim
onlara, onların üzerine
sultânen
mubînen
açık, apaçık, açıkça