وَإِنِ امْرَأَةٌ خَافَتْ مِن بَعْلِهَا نُشُوزًا أَوْ إِعْرَاضًا فَلاَ جُنَاْحَ عَلَيْهِمَا أَن يُصْلِحَا بَيْنَهُمَا صُلْحًا وَالصُّلْحُ خَيْرٌ وَأُحْضِرَتِ الأَنفُسُ الشُّحَّ وَإِن تُحْسِنُواْ وَتَتَّقُواْ فَإِنَّ اللّهَ كَانَ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرًا
ve in
ve eğer, şayet, ... ise, olsa
imraetun
bir kadın
hâfet
korktu
min ba'li-hâ
kendi kocasından
nuşûzen
geçimsizlik, ilgisizlik
ev
veya
ı'râdan
yüz çevirme
fe
o zaman, artık
lâ cunâha
günah yoktur
aleyhimâ
ikisinin üzerine, ikisine
en
olmak
yuslıhâ
ıslah edilmesi, düzeltilmesi, uzlaşma
beyne-humâ
onların ikisinin arası
sulhan
sulh yapılarak, anlaşma yapılarak
ve es sulhu
ve sulh, barış, anlaşma
hayrun
hayırlı, daha hayırlı
ve uhdırati
ve hazır kılındı
el enfusu
nefsler
eş şuhha
hırs, cimrilik, kıskançlık
ve in
ve eğer, şayet, ... ise, olsa
tuhsinû
ihsan edersiniz, ihsanla davranırsınız
ve tettekû
ve takva sahibi olursunuz
fe
o taktirde
inne
muhakkak, mutlaka
allâhe
Allah
kâne
oldu, ...dır
bi mâ
şeyleri
ta'melûne
siz yaparsınız
habîran
en iyi haberdar olan, haberdar olan