يَا قَوْمِ لَكُمُ الْمُلْكُ الْيَوْمَ ظَاهِرِينَ فِي الْأَرْضِ فَمَن يَنصُرُنَا مِن بَأْسِ اللَّهِ إِنْ جَاءنَا قَالَ فِرْعَوْنُ مَا أُرِيكُمْ إِلَّا مَا أَرَى وَمَا أَهْدِيكُمْ إِلَّا سَبِيلَ الرَّشَادِ
yâ
ey
kavmi
kavmim
lekum(u)
sizindir
el mulku
mülk, saltanat
el yevme
bugün
zâhirîne
birbirine arka çıkanlar, kuvvetli olanlar
fî
de
el ardı
arz, yeryüzü
fe
böylece, artık
men
kim
yensuru-nâ
bize yardım eder, yardım edecek
min
den
be'si allâhi
Allah'ın şiddetli azabı
in câe-nâ
eğer bize gelirse
kâle
dedi
fir'avnu
firavun
mâ
şey
urî-kum
size gösteriyorum
illâ
ancak, yalnızca
mâ erâ
benim gördüğüm şey, benim görüşüm
ve mâ ehdî-kum
ve sizi hidayet etmem, ulaştırmam
illâ
ancak, sadece, den başka
sebîle er reşâdi
irşad yolu