فَانطَلَقَا حَتَّى إِذَا أَتَيَا أَهْلَ قَرْيَةٍ اسْتَطْعَمَا أَهْلَهَا فَأَبَوْا أَن يُضَيِّفُوهُمَا فَوَجَدَا فِيهَا جِدَارًا يُرِيدُ أَنْ يَنقَضَّ فَأَقَامَهُ قَالَ لَوْ شِئْتَ لَاتَّخَذْتَ عَلَيْهِ أَجْرًا
fentalekâ hattâ izâ
böylece ikisi yola çıktılar
eteyâ
ikisi geldiler
ehle
şehir halkı
karyetin
bir karye, bir kasaba, bir ülke
istat'amâ
yemek istediler
ehle hâ
şehir halkı
fe ebev
fakat çekindiler
en yudayyifû humâ
ikisini misafir etmek
fe
fakat, böylece
vecedâ
(ikisi) buldular
fî hâ
orada
cidâren
bir duvar
yurîdu
istiyor
en yenkadda
yıkılmak üzere
fe ekâme-hu
o zaman onu ikâme etti, düzeltti
kâle
dedi
lev
eğer
şi'te
sen diledin
lettehazte (le ittehaze)
elbette buna karşılık
aleyhi
ona
ecren
ecir, ücret, bedel