وَمَا يَسْتَوِي الْبَحْرَانِ هَذَا عَذْبٌ فُرَاتٌ سَائِغٌ شَرَابُهُ وَهَذَا مِلْحٌ أُجَاجٌ وَمِن كُلٍّ تَأْكُلُونَ لَحْمًا طَرِيًّا وَتَسْتَخْرِجُونَ حِلْيَةً تَلْبَسُونَهَا وَتَرَى الْفُلْكَ فِيهِ مَوَاخِرَ لِتَبْتَغُوا مِن فَضْلِهِ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ
ve mâ yestevî
ve musavi olmaz, eşit olmaz
el bahrâni
iki deniz
hâzâ
bu
azbun
lezzetli, tatlı
furâtun
tatlı, susuzluğu gideren
sâigun
boğazdan kolay geçen, içimi kolay
şerâbu-hu
onun içimi
ve hâzâ
ve bu
milhun
tuzlu
ucâcun
acı
ve min kullin
ve hepsinden
te'kulûne
yersiniz
lahmen
et
tariyyen
taze
ve testahricûne
ve çıkarırsınız
hilyeten
süs eşyaları
telbesûne-hâ
onu takarsınız
ve terâ
ve görürsün
el fulke
gemi(ler)
fîhi
onun içinde, orada
mevâhire
yarıp giden
li tebtegû
aramanız, talep etmeniz için
min fadli-hi
onun fazlından
ve lealle-kum
ve umulur ki siz
teşkurûne
şükredersiniz