فَرِيقًا هَدَى وَفَرِيقًا حَقَّ عَلَيْهِمُ الضَّلاَلَةُ إِنَّهُمُ اتَّخَذُوا الشَّيَاطِينَ أَوْلِيَاء مِن دُونِ اللّهِ وَيَحْسَبُونَ أَنَّهُم مُّهْتَدُونَ
ferîkan
bir grup, bir kısım
hadâ
hidayete erdi
ve
ve
ferîkan
bir grup, bir kısmı
hakka
hak etti, hak oldu
aleyhim ed dalâletu
üzerlerine dalâlet
inne-hum ettehazû eş şeyâtîne
muhakkak ki onlar şeytanı ... edindiler
evliyâe
velîler, dostlar
min dûni allâhi
Allah'tan başka
ve yahsebûne
ve zannederler, zannediyorlar
enne-hum
onların olduğunu, kendilerinin olduğunu
muhtedûne
hidayete ermiş olanlar