وَقَطَّعْنَاهُمُ اثْنَتَيْ عَشْرَةَ أَسْبَاطًا أُمَمًا وَأَوْحَيْنَا إِلَى مُوسَى إِذِ اسْتَسْقَاهُ قَوْمُهُ أَنِ اضْرِب بِّعَصَاكَ الْحَجَرَ فَانبَجَسَتْ مِنْهُ اثْنَتَا عَشْرَةَ عَيْنًا قَدْ عَلِمَ كُلُّ أُنَاسٍ مَّشْرَبَهُمْ وَظَلَّلْنَا عَلَيْهِمُ الْغَمَامَ وَأَنزَلْنَا عَلَيْهِمُ الْمَنَّ وَالسَّلْوَى كُلُواْ مِن طَيِّبَاتِ مَا رَزَقْنَاكُمْ وَمَا ظَلَمُونَا وَلَكِن كَانُواْ أَنفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ
katta'nâ-hum
ve biz onları ayırdık
isnetey aşrate
on iki
esbâtan
sıbt’lar, sıbt nesil, kol, grup
umemen
topluluk, ümmet
ve evhay-nâ
ve biz vahyettik
ilâ mûsâ
Musa (as)'a
iz isteskâ-hu
ondan su istediği zaman
kavmu-hu
onun kavmi
en ıdrıb
(vurmak) vurması
bi asâ-ke
senin asan ile (asası ile)
el hacer
taş
fe inbeceset
hemen fışkırdı
min-hu
ondan
isnetâ aşrate
on iki
aynen
pınar
kad
oldu
alime
bildi
kullu unâsin
bütün insanlar, her grup insan
meşrabe-hum
onların (kendilerinin) içeceği yer
ve zallelnâ
ve biz gölgeledik
aleyhim
onların üzerini
el gamame
bulut
ve enzelnâ
ve indirdik
aleyhim el menne
onlara kudret helvası
ve es selvâ
ve bıldırcın
kulû
yeyin
min tayyibâti
helâl olanlardan
mâ razaknâ-kum
sizi rızıklandırdığımız şeyler
ve mâ zâlemû-nâ
ve bize zulmetmediler
ve lâkin
ve fakat
kânû
oldular, ... idi
enfuse-hum
kendi nefslerine (kendilerine)
yazlimûne
zulmediyorlar