إِنَّا عَرَضْنَا الْأَمَانَةَ عَلَى السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَالْجِبَالِ فَأَبَيْنَ أَن يَحْمِلْنَهَا وَأَشْفَقْنَ مِنْهَا وَحَمَلَهَا الْإِنسَانُ إِنَّهُ كَانَ ظَلُومًا جَهُولًا
innâ
muhakkak biz
aradna
sunduk, teklif ettik
el emânete
emanet
alâ es semâvâti
göklere
ve el ardı
ve yer
ve el cibâli
ve dağlar
fe
artık
ebeyne
çekindiler
en yahmilne-hâ
onun yüklenmek
ve
ve
eşfakne
korktular
min-hâ
ondan
ve hamele-ha
ve onu yüklendi
el insânu
insan
inne-hu
çünkü o
kâne
oldu, idi
zalûmen
çok zalim
cehûlen
çok cahil